Gıda yaşamı sürdürür, ancak vücudumuzu beslemek için ihtiyacımız olan bir şeyden çok daha fazlasıdır. Gıda özünde aşk, yaşam ve toplumun kalbidir. Yemek insanları bir araya getirir. Dostluk ve toplumun ortak lezzetleri. Yemeklerin tadının ve dokularının tadını çıkararak başkalarıyla birlikte olmayı seviyoruz. Genellikle bu paylaşılan deneyimler yoluyla samimiyet gelişir, anılar vardır ve ilişkiler gelişir.
Genellikle evimizi hatırlatan lezzetleri çoğaltmak isteyen çocukluk gıda deneyimlerini severek hatırlıyoruz. Yemek, aile ve ilişkiler anlayışımızın merkezindedir. Bazı aromalar bizi önem verdiğimiz insanlara ve yerlere zamanında ulaştırır. Aile pikniklerini ve yemek festivallerini hatırlıyoruz.
Kim olursak olalım, hangi kültürden gelirsek gelelim, her toplum aile, arkadaşlar ve hatta yabancılar için günlük yemek hazırlama konusunda dikkatli düşünür. Yemek aşk demektir. Aşçı ya da yiyen olsak da bu doğrudur.
Yemek toplumun kalbidir. Büyümede yaşadığımız yeme ritüeline dayanarak toplumda nasıl davranacağımızı ve hayatta başkalarıyla nasıl etkileşime gireceğimizi öğreniyoruz. Yemeklerle yakın ve uzaktaki diğer insanlara bağlıyız. Küresel ticaret ve ticaret nedeniyle birbirine bağımlıyız. Masalarımızdaki yiyecekler gezegenimizin her yerinde çiftçilerden geliyor.
Yemek, toplumdaki diğer tüm unsurlardan daha fazla, bizi birbirine bağlar. Yaşamlarımız duygusal olarak dünyadaki gıda üretiminden etkileniyor. Bazı ülkelerde insanlar acıkır, bazılarında ise aşırı miktarda yiyecek nedeniyle hastalanır.
13. yüzyıl Budist lider filozofu Nichiren, sürgündeyken, ona yemek göndermek için bir takipçiye teşekkür eden bir mektup yazdı: “Pirinç sadece pirinç değil, hayatın kendisidir.” Yemek hayatın ta kendisidir. Bu birbirimizle olan bağımızdır. Yemek sevgi, yaşam ve toplumun kalbidir. Uygun olarak, vücudumuz için en iyi olan besinler de toplumumuz için en iyisidir.
Yorumlar
Yorum Gönder